Bekar erkek almanca

Ücretsiz Türkçe-Almanca sözlükte 'bekâr' ın karşılığı ve başka pek çok Almanca çeviri.
Table of contents

Patriarkın gücü, üretilen zenginliğe el koymasından ve toprak sahibi olmasından kaynaklanıyordu. Fakat çoğu zaman ataerkillikle kastedilen şey böyle bir tarihsel toplum biçimi değildir.

En muğlak ataerkillik teorilerini üretenler dahi bugün böyle bir köylü toplumu içinde yaşamadığımızın farkındalar; esas uğraştıkları şey kadınların bugünkü toplumda eziliyor olmaları. Teorinin bugün yaygın olan versiyonunun iki biçimi var. Bunların ilki, ataerkilliği salt ideolojik terimlerde görüyor. Ekonomi ve ideolojiyi böyle birbirinden ayırmak, sorgulanması gereken bir şey.

'+ result['getcart'][z]['product'][0]['name'] +'

Bir toplumun ekonomik temeliyle, o toplumda ortaya çıkan fikirler arasında her zaman bir bağlantı vardır. Bu ikisi birbirinden bağımsız alanlar olarak görülemez. Neden yalnızca bazı fikirler egemen hale geliyor? Ve egemen fikirler neden değişiyor? Şayet kadının konumunun tanrı -kadınları hor gören erkek bir tanrı- tarafından belirlendiğini söyleyen dinsel bakışı reddediyorsak, insanların dış dünyayla ve dolayısıyla birbirleriyle ilişkilerinde belirli biçimlerde davranmalarına yol açan maddi koşulları incelememiz gerekir.

Tüm sosyal fenomenlerde olduğu gibi, kadınların ezilmesinin köklerini de buralarda aramak gerekir.

Birsen Bekar (brsnbrs16platan) on Pinterest

Ancak o zaman bu ezilmeyi meşrulaştıran fikirlerin ortaya çıkış şeklini anlayabilir ve anlamlı bir karşı koyuşa girişebiliriz. Gerçek ve eylem halindeki insandan yola çıkıyoruz: Onların gerçek yaşamdaki süreçlerini temel alarak ideolojik refleksleri ve bu reflekslerin yaşam sürecine yansımalarını ortaya koyuyoruz.

Böylelikle ahlak, din, metafizik, ideolojiye dair geri kalan her şey ve bunların bilinç düzeyindeki karşılıkları, bağımsız birer görünüme sahip olmaktan çıkarlar. Bunların tarihi yoktur, gelişimi yoktur: fakat insanoğlu, maddi üretimi ve maddi dünyayla olan ilişkilerini geliştirirken, kendi gerçek varlığıyla birlikte düşüncelerini ve düşüncelerinin ürünlerini de değiştirir.

Bilinç, yaşamı belirlemez; tersine, yaşam bilinci belirler. Bu böyle olunca, kadınların özgürleşmesi için verilen mücadele, çalışan milyonlarca kadın ve erkeğin sıradan, dünyevi dertleriyle örtüşen maddi sömürüye karşı verilen mücadeleyle olan bağını yitirir. Böylece kadın hareketinin özerkliği fikrinin nasıl geliştiği de kolaylıkla anlaşılıyor. Eğer fikirler ekonomik sömürü den bağımsızsa, neden kadınların ezilmesine karşı verilen mücadele de bağımsız olmasın ki? Bazı kadınlar burada bir çelişki olduğunun farkına vardılar ve bu yüzden, son zamanlarda, ataerkilliğe dair materyalist teoriler üretmeye çalıştılar.

Kadınların ezilmesinden erkeklerin tüm erkeklerin çıkar sağladığını, bunu da temel biyolojik farklılıklar sayesinde başardıklarını söylüyorlar.

Onlara göre ataerkilliğin temelinde bu yatıyor. Fakat [bu ideoloji] kendisini cinsiyetler arasındaki biyolojik farklılıklara dayandırarak ona kendine has bir tarihsel temel kazandırıyordu. Yalnızca ailedeki çocuk doğurma rolünden değil, erkeklerin kadın iş gücünü kontrol etmesini sağlayan her türlü sosyal yapıdan kaynaklanır. Bu düşünceye göre erkekler, kadınların bu ekonomik üretim kaynaklarına erişimini engelleyerek, sermayeyle işbirliği içine girer. Bu argümanın devamında, her iki talep için de mücadele edenlerin erkekler olduğu belirtilir.

Erkekler bununla, kadınları eve hapsetmeyi amaçlamaktadırlar; böylece kadınların kendilerine hizmet etmelerini sağlar ve onları cinsel olarak kontrol altında tutarlar. Peki acaba bu yorum doğru mudur? Bu, işçi sınıfının yeniden üretimi üzerinde yıkıcı bir etki yarattı. Çocuklar kendilerinden birkaç yaş büyük çocuklara veya onları pek umursamayan, seslerini kesmek için çocuklara cin veya afyon veren bakıcılara teslim ediliyorlardı.

Takım Arkadaşları(ALMANCA)

Makineleri çalıştırabilecek kadar büyüdüklerinde ise onlar da fabrika üretimine çekiliyorlardı. Yeni sistemin etkisiyle ailenin her ferdi ücretli işçi haline geldikçe eski pre-kapitalist aile dağıldı. Öte yandan, kapitalist sömürü tüm zalimliğine rağmen mülkiyetsiz sınıfın, yani proletaryanın kadınlarının ve erkeklerinin eşitliğinin temellerini attı. Her iki cinsi yet de ücretli emeğe mahkumdu ve erkekler mülkiyetlerini yitirmişlerdi.

Genel eğilim, işçi ailesinin varlığını yitireceği izlenimini veriyordu. Bu noktada, Engels haklıydı. Ama dikkate almadığı bir şey vardı: fabrika sisteminin, yeniden üretim sürecinin bizzat kendisine olan etkisi. Egemen sınıfın en ileri görüşlü üyeleri, sistemin gelecekteki iş gücü kaynağının yok edildiğini görüyordu. Bu sanayi kollarındaki koşullar gelecek işçi kuşaklarının yaratılması açısından -hamile kadınların ceninlere zarar verecek işleri yapmaları durumunda doğrudan, mesai süresince kendilerine çocuk bakımında biçilen rolü oynayamamaları sebebiyle de dolaylı olarak- tehlikeli görülüyordu.

Korumacılık yasası ve aile ücreti talepleri işte bu koşullarda ortaya çıkmıştı. Bu talepler kapitalizmin değişen ihtiyaçlarına tekabül ediyordu; ama aynı zamanda çalışan erkek ve kadınların daha iyi yaşam standartlarına kavuşmalarıyla, daha güvenli gebeliklerle, daha sağlıklı çocuklarla ve daha temiz evlerle alakalıydı.

Hartmann gibi ataerkillik teorisyenleri erkeklerin kadınları belli işlerden uzak tutmak için sermayeyle işbirliği yaptığını öne sürdüler. Gerçekten de böyle girişimler olmuştur. Vasıflı zanaat işçileri sendikaları aracılığıyla kadınların bazı işleri almalarını engellediler. Ama engellenen yalnızca kadınlar değildi. Dahası, kadınların dışlandığı en önemli alanların bir kısmı, sendikaların ya hiç olmadığı ya da kimseyi dışlayamayacak kadar zayıf olduğu alanlardı. Kadınların belli sanayi dallarından dışlanmaları yasalarla burjuva parlamentoları tarafından devam ettirilmişti.

Peki önerilen alternatif bu muydu? İşçilerin çoğunluğu sendika üyesi bile değildi. Çartizmin gerilemesinden sonra, uzun bir süre boyunca genel talepler öne süremediler. Kadınlar hakkındaki egemen ideoloji de dahil olmak üzere, kapitalizmin fikirlerini ve genel çerçevesini kabullendiler.

İçindekiler

Başka pek az şey için mücadele verebiliyorlarken, çocuk bakımının daha fazla toplumsallaşması için mücadele vermelerini beklemek kolay değil. İkinci olarak, işçi kadınlar için çocuk doğurmanın tehlikeleri ve sıklığı sorunu mevcuttu. Bugün gelişmiş kapitalist ülkelerin hemen hepsinde kadınlar çok sayıda çocuk doğurmayı kabul etmiyorlar. Bugünkü doğum kontrol yöntemlerine erişim, her ne kadar yetersiz de olsa, bizim neslimize kadar hayali bile kurulamayan bir şeydi.

O günün kadınları için ömür boyu sık ve genellikle istenmeyen gebeliklerle dolu bir hayatın tek alternatifi her şeyden uzaklaşmaktı. Her iki cinsiyetin işçileri için de çocuk doğurmak hayatın bir gerçeğiydi ve bu durumlarda her ikisi de kadının korunmasını isterdi. Bu, evlenince fabrikayı terk edenlerin neden kadınlar olduğunu ve neden aile ücretinin erkeklere verilen bir ücret olduğunu, erkek komplosu iddialarına dayanan herhangi bir teoriden çok daha iyi biçimde açıklıyor. Şu da bir gerçek ki bu hamleler, kadınların, daha aşağı bir sosyal pozisyonda kalmalarının üstesinden gelme şanslarına darbe vurdu.

Kapitalizm eşitlik için bir potansiyel sundu, fakat bu eşitlik sistemin kendi içinde olgunlaşamadı. İş gücünün yeniden üretimi adına kadınlar eve kapatılarak soyutlandı ve atomize edildi. Emekleri kocalarına ve ailele rine hizmet olarak görülüyordu.


  1. ALMANCA.TK.
  2. 1 kadın bir erkek internete özel;
  3. erkek arayan bayanlar osmaniye;

Ekonomik bağımsızlıktan mahrum bırakıldılar. Fakat egemen fikirler aile kavramını kutsal bir şey olarak sundu; üremeyi garanti altına almak için tipi burjuva ailesi örneğini işçi sınıfına dayattı. İşçi kadın ve erkekler, kendi gerçekleriyle örtüşmediği halde bu örneği normal kabul ettiler.

Kapitalizmin gelişmesiyle kadınların çoğunluğunun emek pazarına çekildiği bugün bile kadınlar hakkındaki bu görüşler, önemli ölçüde silikleşmekle birlikte, yok olmuş değil. Kadınlara yönelik tutumlar, ve kadınların kendilerine yönelik tutumları, doğum kontrolün ve iş gücüne katılımın etkisi altında çok büyük oranda gelişim gösterdi.

Maddi koşulların değişmesiyle kadınlara yönelik tutumların da değişiyor oluşu, ezilmeyi hiçbir zaman değişmeyen gizli bir erkek ideolojisinin ürünü olarak görenlere karşı somut bir argüman teşkil ediyor. Elbette kapitalistler; ama şüphesiz ki aynı zamanda evde koca ve baba olarak kişisel hizmet alan erkekler de.

Bu hizmetlerin içeriği ve boyutu sınıfa, etnik veya ırksal gruba bağlı olarak değişebilir; ancak sonuçta bu hizmetleri alanlar aynıdır. Erkekler lüks tüketim, boş zaman ve kişisel hizmetler konusunda kadınlara göre daha yüksek yaşam standartlarına sahipler. Kadınların evde çocuk bakımı ve ev işinin yükünü omuzlarında taşıdıkları elbette doğru. Sonuçta buradaki iş bölümü sonucu erkek fabrikada ve işte farklı işler yapıyor. Ama kaynak yapmanın ev işinden daha iyi veya kötü olduğunu söylemek bu iki işe tamamen öznel ve ölçülemez değerlerle bakmaktır.

Aynı şey boş vakit için de geçerli. Erkekler daha sosyal olma eğilimindeki meyhaneler, futbol vs. Ama bu boş vaktin daha fazla olduğu anlamına gelmiyor, yalnızca daha farklı kullanılıyor. Ev işi, tanımı gereği, fabrika veya ofiste kapitalist sömürü tarafından dayatılan temponun geçerli olmadığı iştir. Yoğun efor sarfedilen belirli saatlerin ardından, tekrar belirli saatler arasında yoğun efor harcayabilmek için konulan dinlenme sürelerini içermez.

Bu yüzden ev işine harcanan emek miktarıyla fabrika işlerine harcanan emek miktarının karşılaştırılması mümkün değildir. Söylenebilecek tek şey, ev işinin de fabrika işinin de yorucu olduğudur. Biri mesleki hastalıklara, korkunç kazalara, akut yorgunluğa ve genellikle erken ölüme yol açar erkek işçilerin kronik bronşit gibi hastalıklara yakalanma oranı ev kadınlarına göre çok daha yüksektir diğeri ise moralsizleşmeye, yalnızlaşmaya, huzursuzluğa ve doktorlar tarafından çoğunlukla görmezden gelinen rahatsızlıklara neden olur.

Ev kadınlarının yaşadığı en büyük dezavantaj erkekler tarafından sömürülmeleri değildir, daha ziyade yalnızlaşmaları ve sisteme karşı mücadele etmek için gereken özgüveni sağlayan kolektif eylemden mahrum kalmalarıdır. Evli kadınlar giderek artan bir biçimde ücretli iş gücüne katılırken kadınların çoğundan bir yandan tam zamanlı işlerde çalışmaları bir yandan da ev işlerine devam etmelerinin bekleniyor.

"Bir erkek baba olmadan ölmemeli"

Emek güçlerini yeniden kazanabilecekleri dinlenme zamanları kocalarına göre çok daha az, çünkü fabrikadaki ve evdeki işleri bir arada götürmek zorundalar. Ama bu halde bile kocalarının bu işten önemli bir çıkarları olduğu şüpheli. Ev işinin en yorucu ve güçten düşürücü kısmı çocuk bakımıyla ilgili olanlarıdır. Ama çocuğun varlığından çıkarı olan koca değil, müstakbel bir artı değer kaynağı elde eden sermayedir. Kadın fabrika veya ofiste artı doğrudan artı değer üreterek ve aynı zamanda evde müstakbel artı değer kaynaklarını yetiştirmekle uğraşarak aynı anda iki sorumluluğun yükünü taşıyor olabilir, ancak bu erkeğin tek yükünün daha az olduğu anlamına gelmez.

Bu yüzden iddiam şudur ki, erkeklerin kadının aile içi emeğinden çıkarı yoktur bu çıkar bir bütün olarak kapitalist sistemindir ve erkeklerle sermayenin kadınların ekonomik üretime erişimlerini engellemek için bir komplo kurdukları da doğru değildir. Gelişmiş ülkelerde daha önce hiç olmadığı kadar çok sayıda kadının çalıştığı bir dönemde yaşıyoruz.

Çalıştıkları işler erkeklerinkinden farklı, bu bakımdan cinsiyete bağlı iş bölümü her zamanki gibi canlı. Ve ücretleri de eşit olmaktan çok uzak. Çünkü kadınların hâlâ genellikle doğum yüzünden -birkaç nesil öncesine göre çok daha az olsa da- çalışma yaşamları aksıyor ve çocukların bakımında en büyük bir rolü oynamaları bekleniyor.